14 Kasım 2010 Pazar

GENÇLİK KAVRAMI ÜZERİNE

GENÇLİK KAVRAMI ÜZERİNE


Sosyoloji de, biyolojik bakımdan genç olma durumunu yansıtmaktan ziyade atfedilen bir statü veya toplumsal düzeyde kurgulanmış bir adlandırma olarak düşünülen bir terim. Gençlik terimini 3 şekilde kurgulana bilmektedir. Bunlar; “ Yaşam çevrimindeki, bebekliğin ilk dönemlerinden yetişkinliğin eşiğindeki gençliğe kadar olan evreleri kapsar”.


‘Teenager’ denilen on-yirmi yaş arasındaki gençlikle ve yetişkinliğe geçişle ilgili kuram ve araştırmaları göstermek üzere, hiç tatmin edici bir terim olmayan ergenliğe karşı tercih edilen kavram olarak bilinir.


“Şimdilerde daha az kullanılan, endüstriyel kent toplumunda yetişmenin getirdiği iddia edilen duygusal ve toplumsal sorunları anlatmak için gereklidir” . Bununla birlikte ortaya çıkan insan hayatı; bebeklik, çocukluk, gençlik, olgunluk ve yaşlılık dönemlerinden geçmektedir. İnsan hayatının en önemli bir dönemini oluşturmaktadır. Gençlik çocukluktan ayrılma yetişkin dünyasına katılma dönemleri arasındaki kısa küçük bir dönemi belirtmektedir. İnsanın en hareketli, en dinamik kişiliğinin yavaş yavaş oluşmaya başladığı dönem olan gençlik, bireyin biyoloji ve duygusal süreçlerindeki değişmelerle başlar.


GENÇLİK ÇAĞININ ÖZELLİKLERİ

BİYOLOJİK ÖZELLİKLER


Gençlik çağının başlangıçtaki bedensel değişme ve gelişme sonraları yavaşlar ve durur. Bunu ruhsal ve toplumsal değişme takip ederi önce bedensel değişmenin doğrudan doğruya yada dolaylı olarak doğurduğu ruhsal değişmeler görülür. “mutlu, uysal, dengeli çocuğun yerini kaygılı, tedirgin, uyumsuz gençlik alır”. Toplumdaki diğer insanlar gibi gençlerinde biyolojik, sosyal ve psikolojik yönleri mevcududur. Bu unsurlar birbirine bağlantılı olarak değişir. Tabi bunun yanında genetik faktörlerde değişir. Bu değişim kız çocuklarında adetlerin başlaması, erkek çocuklarda ise seminal boşalımların görülmekle beraber bireysel değişmelerinde farklı zamanlarda yaşanması genel bir gençliğe giriş yaşının tespitini güçlendirmektedir.


SOSYAL ÖZELLİKLER


Sosyal açıdan ise gençlik, insanın bilinçli olarak kendine kişilik bulunmaya ve oluşturmaya çalıştığı bir dönemdir. Kişilik bulma süreci bir çelişkiler sürecidir. Yani her alanda seçim yaparken dünya görüşünü oluştururken, kendisiyle diğer insanlar arasında ilişki kurarken birbirine uymayan tepkiler gösterebilir. Çeşitli istihdamların açılmasıyla gençlik üzerinde etkileri artırmaktadır.


PSİKOLOJİK ÖZELLİKLER


Gençlerin kendi kendini gerçekleştirme ve toplumdaki diğer insanlar tarafından beğenilip öneme alınması psiko-sosyal bir özelliktir. Kendini gerçekleştirme ihtiyacını ortaya çıkarır. Psikolojik açıdan insanı şevklendiren, etkinliğe yönelmesini teşvik eden, insanın verimliliğini artıran “duygusal katılım” gencin iç dünyasının dinamik özelliğidir. Duygusal katılımdan öz olarak sevincin, hüznün, coşkunun, duygu ve düşüncelerin etkin bir şekilde paylaşılmasını anlıyoruz. Burada görüldüğü gibi gençlik bazı dönemlerden geçip topluma kendini empoze etmeye çalışmıştır. Gençlik toplumda meydana gelen düzenlemeleri gören ve aynı şekilde kendini açıklamaya çalışan bir hal almıştır. Böylece gençlik toplum açısından önemli bir nokta da yer almıştır. Böylece birey genç olması için belli bir sınır bulunmamakta sadece belirli dönemlerden geçmesi gerekir. Genç insan kendini topluma dair geçerli hisseden kişi olmuştur.

Uzun Zaman Oldu Buradan Gideli.

Uzun zaman oldu sevgilinin gözlerinine bakmadan buralardan kaçalı.

Uzun zaman oldu senin gibi bir şehirde gözlerimi açmıyalı. Sensiz Bu şehir daha güzel olmaktan çok daha yaşanmaz olmayı anlattı...

24 Temmuz 2009 Cuma

Şerif MARDİN'nin hayatı ve Mahalle Baskısı Kavramı Üzerine Yorumlanması

1.HAYATI

Şerif Mardin Türk sosyolog ve siyaset bilimcisi. 1927 yılında İstanbul’da doğdu. Galatasaray Lisesi’nde başladığı orta öğrenimini ABD’de tamamladı.
Stanford Üniversitesi Siyasal Bilimler Bölümü mezuniyetinin ardından lisansüstü eğitimini John Hopkins Üniversitesi’nde yaptı. Doktorasını Stanford Üniversitesi'nde Hoover Institute'de “The young Ottoman movement: a study in the evolution of Turkish political thought in the nineteenth century” başlıklı tezle savundu. Aynı tezin genişletilmiş halini 1962 yılında Princeton University Press'ten "The Genesis of The Young Ottoman Thought" adıyla bastırdı. Bu konu üzerindeki çalışmalarını 1964 yılında çıkan diğer eseri "Jön Türklerin Siyasi Fikirleri: 1895-1908" (Türkiye İş Bankası Yayınları) ile taçlandırdı. Bu iki çalışma sonraki çalışma alanını tayin etti ve Türk Modernleşmesi problematiğini genişletecek ayrıntılı makale çalışmaları ile devam etti.
Ankara Üniversitesi'nde 13 yıl hocalık yaptıktan sonra Boğaziçi Üniversitesi'nde İktisadi İdari Bilimler Fakültesi'nin kurucu Dekanlığını ve Sosyoloji Bölümü Başkanlığı yaptı (1973). Daha sonra yaklaşık 13 sene Washington'daki American University'de İslam Araştırmaları Merkezi Başkanlığını yürüttü. Sonra Türkiye'ye Sabancı Üniversitesi'ne Tanzimat Dönemi Türk Düşüncesi hakkındaki çalışmalarını geliştirecek bir programın başına döndü. Kendisi halen aynı fakültede çalışmaktadır.
Son kitabı yeni makaleler derlemesi olan "Religion, Society and Modernity in Turkey", Syracuse University Press'ten (2006) çıktı. Ayrıca 1954-1966 yılları arasında dönemin önemli dergisi olan Forum'da yazarlık yaptı.
1993 yılında ODTÜ Prof. Dr. Mustafa Parlar Eğitim ve Araştırma Vakfı Yılın Bilim Adamı Ödülünü (Prof. Dr. Tekin Dereli ile birlikte)aldı.1967–1970 yıllarında Türkiye Sosyal Bilimler Derneği (TSBD) kurucu başkanlığı yaptı.Yine 1994 yılında Yeni Demokrasi Hareketi (YDH) kurucu üyesi olarak geçici bir dönem siyasete girdi. Stanford Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi ve Sabancı Üniversitesi'nde öğretim üyeliği yapmıştır.
2.KİTABLARI
1. Jön Türklerin Siyasi Fikirleri 1895–1908(1964)
2. Din ve İdeoloji (1969)
3. İdeoloji (1976)
4. Türkiye’den Toplum ve Siyaset(Makaleler derlemesi, 1990)
5. Siyasal ve Sosyal Bilimler (Makaleler derlemesi, 1990)
6. Türkiye’de Din ve Siyaset (Makaleler derlemesi, 1991)
7. Türk Modernleşmesi (Makaleler derlemesi, 1991)
8. Religion and Social Change in Modern Turkey. The Case of Bediüzzaman Said Nursi (1989) [Bediüzzaman Said Nursi Olayı / Modern Türkiye’de Din ve Toplumsal Değişim (1992)]
9. The Genesis of Young Ottoman Thought (1962) [Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu (1996)
10. Etik
11. Din ve Laiklik(1995)
12. İdeoloji
13.
3.Mahalle Baskısı ve Yorumlanması
‘Mahalle baskısı’ tabiri bundan 100 yıl öncesini, yani Osmanlı reformcusu Jön Türklerin karşılaştığı muhafazakâr direnci anlatmak üzere kullanılmıştı. Son günlerde televizyon ve gazetelerde tartışılan mahalle baskısı günümüz toplumlarında da oluğundan farklı kullanmaya başlamışlardır.Prof. Dr. Şerif Mardin’in ortaya koyduğu kavram sosyal bilimler arasından bayağı tartışma yaratan bir kavram haline gelmiştir.Genç sosyal bilimcilerin konu üzerindeki görüşleri ve oluşturmuş olduğu tartışmalar çevresinde ortaya koymuştur.Tabi konu üzerinde genel bir açıklamaya başlamadan önce şunları da söylemek gerek.Medya bizim toplumu yok etmeye başlamıştır.Bu kavram aslında çok öncelerde kullanılan bir kavramdır ama medya bu kavramı sanki ilk kez kullanılıyormuş gibi önümüze sürdü.İşte dediğim gibi bu kavram üzerine çok konuşan medya bu kavramında içini boşaltmaya çalışmıştır.Günümüzde hemen hemen her yerde kullanmaya çalıştığımız bir kavram haline getirmiştir.Televizyon programlarda mahalle baskısı kavramını sanki günlük dildeki anlamıyla kulanmış dır dır.Hatta birçok tartışma programı mahalle baskısını medya baskısı ve gazete baskısı olarak kullanmaya çalışmıştır.(5N 1K PROGRAMI)
Gazeteci Ruşen Çakır, Şerif Hoca'ya şu soruyu yöneltti:
"İslamcılığın demokrasiyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda dünyada çok az örnek var, biri de AKP... Dört buçuk yılda AKP size şahıs olarak güven verebildi mi?"
Mardin : Bana onlar güven veriyor ama kalan şüphelerimi anlatmak için sorduğun soruyla ilgisi olmayan bir yerden başlayacağım. Türkiye'de " mahalle baskısı " diye bir şey var. Jön Türklerin en çok korktuğu şeylerden biri de oydu. "Mahalle baskısı" bilinmeyen ve sosyal bilimce ifade edilmesi çok zor olan bir havadır. Bu havanın AKP'den bağımsız olarak Türkiye'de yaşadığına inanıyorum. Dolayısıyla AKP değil de, bu havanın gelişmesine müsait şartlar oluşursa o zaman AKP de bu havaya boyun eğmek zorunda kalacaktır. ( Vatan, 15 Mayıs)
Şerif Mardin parti yönetimi ve teşkilatı ile İslamcı şeriatçı vatandaşlar arasına özenle bir çizgi çekiyordu.Parti yönetiminin temele aldığı konuların başında gelmektedir.Türkiye’nin zorlu bir süreçten geçtiğini söylemiştir.Bu toplumla(bireyle) iktidar arasına giren bir söylem olmuştur.Ayşe ARTAN’LA yapılan röportaj da “fondamantalist”sözü belki de AKP iktidarının tabanın çatladığını göstermektedir.toplumda aşırıların olduğunu ve bu aşırılıklarında parti nin oluşturmuş olduğu düzeni getirmektedir.Çeşitli Avrupa ülkelerinde ve Amerika da Türkiye’ye yakıştırılan politik görüş İslamcı ideolojidir.AB,ABD ve TÜRKİYE kıskancından geçen ve hala topluma mal edinmiş bir dönüm noktasını görmekteyiz.AB ve ABD’nin Türkiye üzerindeki emelleri ve bunu gerçekleştirmek için oluşturmuş olduğu toplumsal bir baskının var olusunu kanıtlamaktadır.Şerif Mardin’inin söylemiş olduğu kavram aslında Amerika’nın Türkiye üzerindeki etkilerini göstermektedir.Ayrıca AKP’nin 22 TEMMUZ seçimlerinde AKP’nin oylarını kimsenin beklemediğinden fazla artırması Türkiye’nin yavaş yavaş cemaatleştiğini mi? gösteriyordu.Toplumda oluşan imaj ve oluşturmuş olduğu imaj tehlikeye girmişti. Mahalle baskısının parti politikalarını etkilemesini özel şartlara bağlıyordu Mardin.bu şartlara baktığımız da hemen hemen her iki kişiden birinin oyunu AKP’ye vermesi bunun önemli şartlarındandır.Ve herkesin aklında geçen şey toplumun cemaat ve cemiyet tipine dönüşmesi beklide oluşmuş olan temel açıklamadır.
Belki de açıklamayı en iyi tanımlayanlardan biri olan Emre KONGAR konu için şunları söylemiştir..Emre KONGAR’A göre mahalle baskısının 2 nedeni vardır.
‘’Birincisi, Mardin, bugüne kadar yaptığı araştırmalarda, yazdığı kitaplarda, Saidi Nursi ve Nurculuk olayını "İslam'ın modernleştirilmesi" bağlamında ele almış ve tarikatları, devletle halk arasındaki ilişki boşluğunu dolduran, sivil toplum kuruluşu benzeri işlev sahibi cemaatler olarak tanımlamıştı. Üniversitelerdeki türban yasağına karşıdır. Tabii bu yaklaşımıyla Mardin, her türlü "Din karşıtlığı", "İslam'a karşı olumsuz önyargılı olma" suçlamalarının dışında kalıyor; bu konudaki nesnelliği, objektifliği hakkında kuşku duyulması için neden bulunamıyor.
İkinci neden, AKP iktidarının seçimleri kazanır kazanmaz, sanki Türkiye'nin başka ivedi sorunu yokmuş gibi, yeni bir anayasa taslağını devreye sokması ve üstelik de bu taslakla, demokratik ve laik düzenin altını iyice oyarak, sistemi Dinci Oligarşi'ye dönüştürmek istediği kuşkularını güçlendirecek önerilerde bulunması.’’
Din ile toplum ve birey arasındaki olağan bir ilişkiden, gerçek İslam'dan söz etmiyor.Mardin'in "Ham sofu" ve "Fondamantalsit" kavramlarıyla eşdeğer tuttuğu bu baskı, "radikal", "köktendinci", "bağnaz", "cahil", "ilkel", "acımasız" "siyasetle bütünleşmiş" "gerçek İslam'dan uzak", çağdaşlığa, insan haklarına, demokrasiye aykırı özel bir baskı.’’
Türkiye’ye yakıştırılmış olan İslamcı ve bazı devletlerinin de “Fondamantalsit”(aşırı dincilik) yaklaşım şunu göstermektedir:’’Siyasetle dini ayıramamışlardır ve dini siyasetle kullanmışlardır.’’AKP’nin izlemiş olduğu siyaset-din ilişkisini birbirine aşırı empoze etmiştir ve bunlar arasında ayrılmayan bir ilişki içine girmiştir.22 Temmuz da yapılan seçimde de bunu görmekteyiz.Emre KONGAR’ın yazdığı yazıda şunu demektedir:’’ Tarihin ve siyasal olayların bize öğrettiği bir genel ilkeyi herkese anımsatmak istiyorum: "Terör ya da din gibi araçları siyasette kullanan iktidarlar, sonunda bu her iki aracın da denetimini ellerinden kaçırıp onlara teslim olur." AKP’nin izlediği siyaset bence ‘’nabza göre şerbet’’vermektir.Neden diyeceksiniz bence AKP herkesime hitap etmeye çalışmaktadır.Bu da onun siyasetinin din,cemaat,terör gibi temel konular üzerine olduğunu göstermektedir.AKP kadrolaşmayı çok iyi yaptığını bilmekteyiz ama cumhurbaşkanlığına kadrolaşmayı yapamamıştı.Kamu kuruluşlarına kadrolaşma yaparak kendi siyasetini yurt geneline yaymaya çalışmıştır.Mahalle baskısının etkisini bir diğer şekilde de şöyle de açıklaya biliriz AKP’nin yeni bir parti oluşu ve çok tecrübesiz bir dönemde geçmiş olmasıdır ama hepimizin bildiği gibi AKP halka inmeyi çok iyi yapmıştır.Halka da inerken de temele toplumun hastalıklı olduğu yanını alarak iniyor yani dini,terörü,etnik yapıları… gibi konularla ele alıyor.Bu da AKP’nin toplumda nasıl bir politika izlediğini görmekteyiz.Diğer partiler yaptılar mı bunu hayır yapamadılar kollarını,dallarını kestiler bunu nasıl yaptılar bence din,terör ve her toplumun zayıf olduğu noktalardan tutmaya başladılar.
Cumhurbaşkanlığı da ellerine alınca temel olarak herkesin aklına ‘’Türkiye Malezya gibi olur mu’’sorusu geldi Şerif MARDİN konu üzerine olabilir de olmayabilir demiştir.nedenini şöyle açıklamaktadır eğer AKP o imajı kafalardan silmese bir siyasi darbe olur.buda Malezya ve İran’daki darbelere benzemektedir.Bu şekilde ele alınan şey toplumun dinsel bir reforma doğru ilerlediğini görmek istemektedir.AKP ne yapmalı bunun çözümünü zaten toplum içinde halk olarak veriyoruz öyleyse toplum nasıl gelişme gösterirse AKP de kendi için de o şekil de değişmeye açık olmalıdır diyorum ama unutmamak gereken şey AKP bunu tekrar ve aşırı bir şekilde kullanırsa toplum da çatlamaların olacağını bilmemiz gerek.Onun için kendimize çeki düzen vermeliyiz.

Toplumsal sınıflar ve eğitim\ TÜRKER ALKAN

Üniversiteye giriş sınavları ve ilköğretimde seviye tespit sınavları haklı olarak tartışma konusu oldu. Binlerce öğrenci sınavlarda ‘sıfır’ aldı. Özellikle matematik ve fen konularında zayıf not alanların oranı şaşırtıcı ve umut kırıcıydı. “Eğitim iflas etti,” diye yorumlar yapıldı. Eğitimde ciddi sorunlar olduğu ortada. Fakat eğitimle ilgili başka bir gelişme daha az dikkati çekti.
Almanya’nın Bremen kentinde yapılan 50’nci Dünya Matematik Olimpiyatları’nda Türk takımı iki altın, dört gümüş madalya kazanarak dünya sekizincisi oldu. Bu yarışmalar lise öğrencileri arasında yapılıyor. Son yarışmaya 107 ülkeden 573 öğrenci katıldı. Yarışmanın ne kadar yüksek düzeyde geçtiğini anlamamıza yardımcı olur diye belirtmekte yararı varsa, Çin’in birincilik, Japonya’nın ikincilik, Rusya’nın üçüncülük derecesini elde ettiğini söyleyebiliriz! “Aman canım, bir rastlantı olmuş,” diye bu sonucu rastlantıya bağlamak da doğru olmaz, zira geçen yıl yapılan yarışmada da Türkiye dünya sekizincisi olmuş! Demek ki elde edilen başarıyı şansa veya rastlantıya bağlamak doğru olmayacaktır. Tabii akla şu soru geliyor: Nasıl oluyor da ilköğretim ve lise düzeyinde yapılan başarıyı belirleme sınavlarında çocuklarımız (özellikle matematik ve fen dallarında) son derece başarısız olurken, dünya çapında yapılan Matematik Olimpiyatları’nda hiç de küçümsenemeyecek başarılar gösterebiliyorlar? Yapılan sınavların ölçme ve değerlendirme yeteneğinde mi bir sorun var? Hiç sanmıyorum. Sınavlar muhtemelen ölçmeleri gereken şeyi ölçüyorlar. Bir çarpıklık varsa, bu, sınavların geçerli ve tutarlı olmasıyla ilgili değil, toplumsal yapımızdaki dengesizliklerle ilgili olmalı. Evet, eğitim düzenimiz, hem öğrencilerin yüzde 30’una matematikten sıfır çektirecek, hem de matematikten dünya çapında başarılar elde ettirecek kadar çelişkilerle dolu.
Sosyalizmin büyük bir yenilgiye uğraması, nedense kapitalizmin hastalıklarını, tutarsızlıklarını ve çelişkilerini görmemizi engellemeye başladı! Doğu Bloğu’nun çökmesi sosyalizm açısından elbette büyük bir yenilgiydi, ama kapitalizm ve liberalizm açısından nihai bir zafer olarak kabul edilmemelidir. Türkiye’de ekonomik liberalizmin ‘köşe dönmecilik’ olarak kısa zamanda büyük yol aldığını gördük. Toplumsal sınıflar arasındaki mesafe arttı, çelişkiler keskinleşti. Bu durum ister istemez kendisini eğitim alanında da gösterdi.
Yeni yetme kapitalist sınıf, hem kendi çocuklarının daha iyi yetişmesi için, hem de işletmelerinde çalıştıracak iyi eğitim görmüş eleman sıkıntısı çekmemek için eğitime büyük yatırımlar yapmaya başladı. 1960’larda yüksek öğretimde özel sektörün yeri var mıdır, olmalı mıdır konusunun başlıca tartışma temalarından biri olduğunu anımsarsak, nereden nereye geldiğimizi anlarız. Fakat 1960’ların edasıyla “Kahrolsun kapitalizm,” diye slogan atmanın bir yararı da yok. Özel sektörün varlığı eğitimde dinamizim sağlamak açısından yararlı olmuştur. Sosyal sınıflar arasında bozulan dengelerin giderilmesi de devletin görevi olmalı!